Halimiz Ahvâlimiz
Yeniçağla birlikte hepimiz bir tanrılaşma çabası
içerisindeyiz. Tarihin tekerrür etmesi diyebilirsiniz buna. Ya da insan
doğasında olduğu gibi yaşlandıkça çocukluk emareleri gösterme. İnsanlık tarihinin
en eski dönemlerinden itibaren biliyoruz ki tanrı anlayışı sabit. Hiçbir dönem
tanrısız bir dönem olmamıştır. İnsan müdahale edemediği her şeye tanrı
yakıştırması yapmıştır önce. Şimşek tanrısı, gök tanrısı, su tanrısı, aşk
tanrısı… Bu aşamada tanrı görünmeyen ve bilinmeyendir. Birçok tanrı vardır ama
görünmez. Zamanı biraz daha ileriye aldığımızda artık tanrı insani özellikler
taşıyan ve insanla yaşayan bir kavram haline gelir. Olympos’un tanrıları
çokluğu ve insani özellikler taşımasıyla çok güzel bir örnektir bu aşama için. Hesiodos’un Theogonia kitabını okuduğunuzda daha iyi anlayacaksınız demek
istediğimi. Bu tanrıların yeryüzünde de yaşayan insan tanrılar olması insani
özellikler taşıması daha sonra insanın içinde bir şüphe uyandırmaya başlayacak
elbette. Platon tanrıların kavga etmesi gibi birçok konunun kurmak istediği Devlet’in
yurttaşlarınca bilinmesini istemeyecektir. Çok fazla insani özellikler taşıyan
tanrıların varlığı artık bir rahatsızlık oluşturmaya başlamıştır insan
zihninde. Bu aşamalardan geçen tanrı anlayışımız farklılaşıyor artık. Tanrı göklere
çıkıyor ve bir, tek, biricik bir hâl alıyor. Bu hâl insanın zihnini de fikrini
de bulandırmıyor. Daha sonra tanrının insana müdahalesi peygamberler
göndermesi, onlar aracılığıyla mucizeler göndermesiyle, bizden olmayan ama
bizimle olan bir tanrı tasavvuruna kavuşuyoruz. Seviyoruz da bunu. Olması gerekenin
en güzel haline bürünüyor çünkü. Tanrı görünmeyen, tam anlamıyla bilinmeyen
aynı zamanla benimle olan en olması gereken hali alıyor. Ya sonra?
Allah’ın ‘Âdem’e secde edin!’ emrini bilmeyen hiç kimse
yoktur. Kur’an okuyan ya da okumayan, bilge ya da cahil, Allah’a inanan ya da
inanmayan. Bu ayetle insanlar şunu belliyorlar ki ‘ben Allah’ın melekleri secde
ettirdiği bir şahsım.’ Secde edilenin Allah’a kul olduğunu kabul eden mümin
şahıslar olduğunu düşünmüyor artık. Diğer ayetler onun için önemli değil. Bunu bildi
ve tatmin oldu. İnsanoğlu bu durumla
birlikte öyle şımarıyor bu fikir öyle yetmez hale geliyor ki artık tanrı benim
demeye başlıyor hali ve tavrıyla. Tanrıyı göklere gönderiyor ‘beni yarattı ve
bıraktı’ anlayışına sarılarak yeryüzünün tanrısı ilan ediyor kendini. Müdahale edemediği
o kadar az alan kalıyor ki, tanrıya ihtiyaç duymuyor. İstediği gibi yakıp,
yıkıyor. İstediği yerde istediği evi yapabiliyor. İstediği ırkı istediği
toprağa yerleştiriyor. İstediği şekilde istediği yere gidebiliyor. Bunların hepsi
insanın tanrı algısını yerle bir etmeye devam ediyor. Tekrar başa dönüyoruz. Aşk
koçu, yaşam koçu, sınav koçu derken biraz daha genel tanrılar ediniyoruz. Kendi
dünyamızın tek tanrısını da kendimiz olarak belirliyoruz. Benim istemediğim
şekilde konuşamazsın, ben istemiyorsam yaptıramazsın, bana karışamazsın gibi
cümlelerle etrafımıza da tanrılığımızı, dokunulmazlığımızı ilan ediyoruz. Ne acı
ki böylece dünyanın yaşlandığını görüyoruz, çocukluktan çıkıp, yetişkinliğe
geçişini izlediğimiz dünyamız içinde var olan yeni yeni oluşan bu fikirlerle
ben yaşlanıyorum diye haykırıyor. Tanrı kapışmaları izlemeye az kaldı. Tükeniyoruz!
Yorumlar
Yorum Gönder